Başkaları Ne Düşünür? İnsan Korkusunun Esaretinden Tanrı Korkusunun Özgürlüğüne
Giriş: Zihinlerdeki O Yankı
“Acaba hakkımda ne düşünüyorlar?” “Ya başarısız olursam?” “Beni yeterince zeki, yetenekli veya önemli buluyorlar mı?” Bu sorular, pek çoğumuzun zihninde farklı anlarda yankılanan, tanıdık endişelerdir. Günlük etkileşimlerden kariyer hedeflerine, sosyal medya paylaşımlarından aile içi ilişkilere kadar hayatımızın görünmez bir fon müziği gibi arka planda çalarlar. Bu durum, basit bir utangaçlık veya özgüven eksikliğinden çok daha derindir. Teolojik olarak bu, “insan korkusu” olarak adlandırılan köklü bir ruhsal mücadeledir.
İnsan korkusu, sadece birinden veya bir durumdan çekinmek demek değildir. Aksine, başkalarının onayına, takdirine, sevgisine ve ilgisine duyulan derin bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç o kadar güçlü hale gelebilir ki, kararlarımızı, ruh halimizi ve davranışlarımızı kontrol eden bir efendiye dönüşür. Esasen, korktuğumuz şey her ne ise, ona itaat ederiz. Bu yönüyle insan korkusu, temelde bir ibadet sorunudur. Sahne ışığını Tanrı’dan alıp insanlara çevirdiğimizde, değerimizi ve kimliğimizi onların değişken düşüncelerine bağlamış oluruz.
Sorunun Teolojik Kökeni: Cennet’ten Gelen Miras
Bu mücadelenin kökenini anlamak için yaratılışın ilk sayfalarına dönmemiz gerekir. Tanrı, insanı Kendi benzerliğinde, O’nunla bir ilişki içinde olması, kimliğini, değerini ve anlamını bu ilişkide bulması için yaratmıştır. Bu ideal düzende insan, Tanrı’nın sevgisinde güvendeydi ve başkalarını bir rakip veya bir onay mercii olarak değil, hizmet edeceği varlıklar olarak görüyordu.
Ancak insanın günah yoluyla Tanrı’dan kopuşu her şeyi değiştirdi. İnsan, evrenin merkezindeki Tanrı’yı tahtından indirip o tahta kendisini oturttu. Bu “ben-merkezli” dünya görüşü, bizi trajik bir şekilde başkalarının düşüncelerine bağımlı kıldı. Kimliğimiz ve değerimiz artık Tanrı’nın bize olan lütufkâr sevgisine değil, başkalarına kıyasla sergilediğimiz performansa dayalı hale geldi. Böylece hayat, bitmek bilmeyen bir onaylanma arayışına, bir “iltifat avcılığına” dönüştü.
Hayatımızdaki Belirtiler: İnsan Korkusu Nasıl Görünür?
İnsan korkusu, hayatlarımızda çoğu zaman fark edilmeyecek kadar normalleşmiş belirtilerle kendini gösterir:
- Savunmacılık ve Alınganlık: En ufak bir eleştiri veya yanlış anlaşılma karşısında hemen savunmaya geçiyor, güceniyor veya kendimize acıyorsak, bu genellikle başkalarının gözündeki imajımızı koruma çabamızdan kaynaklanır. Koruduğumuz şey, aslında insanların zihninde bizim için inşa ettiğimiz “önemli, yetenekli, haklı” heykelidir.
- Aşırı Meşguliyet ve “Hayır” Diyememek: Başkalarını hayal kırıklığına uğratma korkusu, sınırlarımızı aşarak kaldıramayacağımız kadar çok sorumluluk üstlenmemize neden olabilir. Önceliklerimizi belirleyen şey Tanrı’ya olan sevgimiz değil, insanların bizim hakkımızda ne düşüneceğine dair duyduğumuz kaygı olur.
- Kıyaslama ve Kıskançlık: Başkalarının başarısı, bizim için bir sevinç kaynağı olmak yerine bir tehdide dönüştüğünde, bu durum gururumuzun yaralandığını ve kimliğimizi kıyaslama üzerine kurduğumuzu gösterir. Başkası terfi aldığında, evlendiğinde veya takdir edildiğinde içimizde hissettiğimiz burukluk, insan korkusunun en bariz işaretlerindendir.
- Riskten Kaçınma ve İzolasyon: Reddedilme veya yetersiz görülme korkusu, bizi yeni ilişkiler kurmaktan, kalbimizi açmaktan veya Tanrı’nın bizi çağırdığı adımları atmaktan alıkoyabilir. Hatta bazen “kimseye ihtiyacım yok” tavrı bile, aslında “eğer kimseye ihtiyaç duymazsam, kimse beni incitemez” diyen bir korkunun maskesidir.
İlahi Çözüm: Daha Büyük Bir Korkuyla Gelen Özgürlük
Peki, bu esaretten nasıl kurtulabiliriz? Kutsal Kitap’ın sunduğu çözüm, insan korkusunu daha büyük ve daha sağlıklı bir korkuyla, yani “Rab korkusuyla” değiştirmektir. Rab korkusu, Tanrı’dan dehşet içinde sinmek değil, O’nun akıl almaz büyüklüğü, kutsallığı, adaleti ve aynı zamanda sarsılmaz sevgisi karşısında derin bir saygı, hayranlık ve güven duymaktır. Oswald Chambers’ın dediği gibi, “Tanrı’dan korktuğunuz zaman başka hiçbir şeyden korkmazsınız; ama Tanrı’dan korkmuyorsanız, her şeyden korkarsınız.”
Bu özgürlüğün anahtarı Müjde’de saklıdır. Çarmıh bize aynı anda iki sarsıcı gerçeği gösterir: Tahminimizden çok daha günahlı ve kusurluyuz, ancak Mesih’te ummaya cesaret edemeyeceğimiz kadar çok seviliyor ve kabul görüyoruz.
- Günahımızın Gerçekliği: Tanrı’nın adaleti o kadar kusursuzdur ki, en küçük günahı bile cezasız bırakmaz. İnsanların bizim hakkımızdaki eleştirileri, Tanrı’nın gözündeki gerçek durumumuzun yanında okyanusta bir damla gibidir. Bu gerçeği kabul ettiğimizde, başkalarının önünde kendimizi savunma ve aklama çabası anlamsızlaşır.
- Lütfun Gerçekliği: Bu adil Tanrı, aynı zamanda Oğlu İsa Mesih aracılığıyla bizim yerimize laneti üzerine alarak bizi kurtaran sevgi dolu Tanrı’dır. O’nun Oğlu’nu bizim için feda etmekten çekinmediyse, bize ihtiyacımız olan her şeyi de vermekten çekinmeyecektir. Değerimiz; performansımıza, popülerliğimize veya başarılarımıza değil, bizi yaratan ve kurtaran Tanrı’nın gözündeki değerimize dayanır. Bu sevgiyle güvence altına alındığımızda, artık başkalarının onayına muhtaç değilizdir.
Sonuç: Yarışı Bitirmek
İnsan korkusuyla mücadele, bir düğmeye basıp kapatabileceğimiz bir sorun değildir; bu, bir ömür boyu süren bir iman yolculuğudur. Tıpkı ilahi yazarı John Newton’ın dediği gibi, belki olmamız gereken kişi değiliz, olmak istediğimiz kişi de değiliz ama Tanrı’nın lütfuyla artık eskiden olduğumuz kişi de değiliz.
Bu yolda ilerlerken, odağımızı sürekli olarak “Başkaları ne düşünüyor?” sorusundan, “Tanrı kimdir ve Mesih’te benim için ne yapmıştır?” sorusuna çevirmeliyiz. Kaygılarımızı ve korkularımızı duayla O’na getirmeli , yüreğimizin O’nun sevgisi ve gerçeğiyle dolmasına izin vermeliyiz. Bizi insan korkusunun yorucu ve değişken standartlarından kurtarıp, O’nun değişmez lütfunda dinlenmeye çağıran Kral’a hizmet etmek, gerçek özgürlüğün ta kendisidir. Bu, yeryüzündeki en büyük ödüldür, çünkü ödül O’nun kendisidir.
Bu makale, Zach Schlegel‘in “İnsan Korkusu / Fearing Others” isimli kitabından derlenerek hazırlanmıştır.