Beytlehem‘den Golgota’ya: Beden Alan Tanrı’nın Gizem
Hristiyan inancının en neşeli kutlamalarından biri olan Noel, özünde derin bir teolojik gizemi barındırır: Tanrı’nın, başlangıcı ve sonu olmayan diri Sözü’nün, İsa Mesih’te insan bedeni alarak tarih sahnesine çıkması. Teolojide “Beden Alış” (İngilizce: Incarnation) olarak adlandırılan bu olay, Yuhanna Müjdesi’nde şu sözlerle özetlenir: “Söz, insan[c] olup aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini –Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul’un yüceliğini– gördük.” Bu olay, süslü kutlamaların ve parıltılı ışıkların ötesinde, Tanrı’nın insanlık için hazırladığı kurtuluş planının temel taşıdır.
Kutsal Hikmetin Beden Almış Hali
Tanrısal hikmet, felsefi bir kavram veya soyut bir düşünce değildir. Tanrı, Kutsal Hikmeti’ni, tarih boyunca filozofların yaptığı gibi kelimelerle veya yazılarla değil, bizzat bir kişilikte, yani İsa Mesih’in şahsında tüm dünyaya açıklamıştır. Ünlü teolog ve düşünür Dr. Samuel M. Zwemer’in de vurguladığı gibi, insani bilgelik kusurlu ve kirlenmeye açıkken, Tanrı’nın hikmeti kutsaldır ve bozulmamıştır. İsa Mesih’i “beden alan Söz” olarak anlamak, işte bu bozulmamış, eksiksiz ve saf ilahi bilgeliğe kulak vermek anlamına gelir.
Beytlehem ve Golgota: Tek Bir Kurtuluş Eyleminin İki Sahnesi
Noel’i anlamlı kılan en temel gerçek, Beytlehem’deki yemliğin, Golgota’daki haçtan ayrı düşünülemeyeceğidir. Bu ikisi, Tanrı’nın kurtarış senaryosunun ayrılmaz iki parçasıdır. Yirmi yüzyıl önce Beytlehem’de, bir bakireden doğan bebeğin kim olduğunu tam olarak kavramadan, O’nun çarmıhtaki ölümünü ve ardından gelen boş mezarın zaferini anlamak imkansızdır. Basit bir hayvan yemliği ile hor görülen haç, Tanrı’nın en görkemli iki eylemine tanıklık eder. Yemlikteki bebek, günahlar için kefaret olmak üzere dünyaya gelmiştir. O’nun doğumunu müjdeleyen yıldız ile çakıldığı çarmıh, aslında aynı kurtuluş gerçeğini işaret etmektedir.
Tanrı ve İnsanın Buluştuğu An: İsa Mesih’in Kişiliği
Beytlehem’deki o kutsal bebekte, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir birleşme gerçekleşti: Tanrı ve insan. Yaratan’a özgü sonsuz güç ve görkem ile yaratılmışa özgü zayıflık ve sınırlılık, O’nun kişiliğinde bir araya geldi. Bu, iki doğanın birbiri içinde eriyip özelliklerini kaybettiği bir karışım değil, aksine her iki doğanın da tüm niteliklerini koruduğu gizemli bir birlikteliktir. O bebek aynı anda hem ölümsüz hem de ölümlüydü; hem her şeye gücü yeten egemen Tanrı hem de aciz bir insandı. Kutsal Kitap bu durumu, “O, bedende göründü, Ruh’ça aklandı” (1. Timoteos 3:16) diyerek açıklar. Bu gerçek, insanın Tanrı’yı arayışında O’nu kendi suretinde tanrılaştırdığı Antik Yunan düşüncesinin aksine , bizzat Tanrı’nın insanın en temel ihtiyacını karşılamak için alçalarak kendini insanlığa açtığını gösterir.
Peygamberlerin Bildirdiği, Tarihin Beklediği An
İsa’nın doğumu, tarihin akışı içinde rastgele bir olay değildi. Yüzlerce yıl öncesinden peygamberler tarafından bildirilmiş bir vaadin gerçekleşmesiydi. Yeşaya peygamber, “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel (Tanrı bizimle) koyacak” (Yeşaya 7:14) ve “Karanlıkta yürüyen halk büyük bir ışık gördü” (Yeşaya 9:2) sözleriyle bu anı müjdelemişti. Mezmur yazarı, “Yapıcıların reddettiği taş, köşenin başı oldu” (Mezmur 118:22) diyerek O’nun önemine işaret etmişti. Bu peygamberliklerin tümü, Beytlehem’deki bebekte gerçekleşti ve O’nun sadece bir insan değil, aynı zamanda Tanrı’nın vaat ettiği Kurtarıcı olduğunu kanıtladı.
Kurtuluşun Hedefi: Tanrı ile Barış ve Sonsuz Yaşam
Peki, Tanrı neden insan oldu? Bu sorunun cevabı, Tanrı’nın sevgisi ve adaletinde saklıdır. İnsanlığı günahın getirdiği ayrılıktan kurtarmak ve kendisiyle barıştırmak için geldi. O bebek, büyüdü ve çarmıhta bedenini fidye olarak sunarak, kanıyla Tanrı ile insan arasındaki barışı sağladı. Bu, teorik bir sevgi değil, bizzat bedende kanıtlanmış, somut bir sevgidir. Tanrısal sevginin en net ifadesi, Beytlehem yemliğinde sergilenen bu fedakarlık yolculuğunun başlangıcında görülebilir. Bu kurtuluş, sadece geçmiş bir olayı anmakla kalmaz, aynı zamanda geleceğe dair bir umut sunar. O’na iman edenler için ölümden dirilişi ve göğe yükselişi, bir gün bizim de “düşkün bedenlerimizi değiştirip kendi yüce bedenine benzer kılacağının” güvencesidir.
Sonuç olarak, Beytlehem’deki yemlikte yatan bebek, tüm insanlık için Tanrı’nın eşsiz bir armağanıdır. Bu armağan, belirli dini ritüelleri veya yasal buyrukları yerine getirerek kazanılabilecek bir ödül değil, imanla kabul edilen bir lütuftur. Beden alan Söz, günahın karanlığını dağıtan, insanı Tanrı’nın kutsallığına kavuşturan ışıktır. O’nun doğumunu, ölümünü ve dirilişini bir bütün olarak gören ve bu gerçeğe iman eden her kişi, Tanrı’nın vaat ettiği gerçek yaşama ve sonsuzluğa kavuşur.