Kurban: Gölgelerden Gerçeğe Tanrı’nın Kurtuluş Sanatı

İnsanlık tarihinin en eski ve en yaygın dini ritüellerinden biri olan kurban, farklı kültürlerde ve inanç sistemlerinde kendine yer bulmuş derin bir kavramdır. Özellikle Kurban Bayramı dönemlerinde sıkça gündeme gelen bu eylem, yalnızca bir hayvanın kesilmesinden ibaret midir, yoksa ardında daha derin, evrensel bir anlam mı barındırmaktadır? Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi büyük monoteist dinlerin inanç yapısında merkezi bir yere sahip olan kurban olgusunu, Kutsal Kitap’ın sunduğu bütüncül bakış açısıyla incelediğimizde, bu eylemin bir dizi simgeden oluştuğunu ve nihai bir gerçeğe işaret ettiğini görürüz.

Kurban Ritüelinin Simgesel Dili

Kurban eyleminin merkezinde et ya da kemik değil, akıtılan kan bulunur. Birçok dilde olduğu gibi bizim dilimizde de “kan”, doğrudan “can”ı ve “yaşam”ı temsil eden güçlü bir metafordur. Kurban edilen hayvanın kanının son damlasına kadar akıtılması, bir yaşamın verildiğini simgeler. Peki, neyin karşılığında bir can verilir? Kutsal Yazılar bu soruya net bir cevap verir: günahın bedeli olarak. Ancak bu, basit bir takas değildir. Hayvan kurbanı, günahları ortadan kaldıran bir güç taşımaz; aksine, günahların bağışlanması için daha büyük bir bedelin ödenmesi gerektiğine işaret eden bir “simge” veya bir “gölge”dir.

Bu simgesel dilin bir diğer önemli unsuru, kurban edilecek hayvanın “kusursuz” olması gerekliliğidir. Hayvanın herhangi bir hastalığının veya fiziksel bir engelinin olmaması , onun işaret ettiği nihai Kurban’ın mükemmelliğini sembolize eder. Çünkü Tanrı’nın adaletine göre, günahın cezasını ya günah işleyen kişinin kendisi çekmeli ya da onun yerine “kusursuz” bir can kendini feda etmelidir.

Tarihteki Gölgeler: Adem, İbrahim ve Musa’nın Yasası

Kutsal Kitap’a göre ilk kurban, insanlık tarihinin başlangıcında bizzat Tanrı tarafından sunulmuştur. Adem ile Havva’nın günah işleyip ruhsal olarak çıplak kalmalarının ardından Tanrı, onlar için deriden kaftanlar yapmıştır. Bu kaftanların yapılabilmesi için bir hayvanın can vermesi gerekiyordu. Bu olay, günahın örtülmesi için bir canın feda edilmesi gerektiği ilkesinin ilk ve en temel örneğidir.

Yüzyıllar sonra, İbrahim peygamberin hayatında bu ilke çok daha dramatik bir şekilde karşımıza çıkar. Tanrı’nın, İbrahim’den biricik oğlu İshak’ı kurban etmesini istemesi, yalnızca bir iman sınavı değil, aynı zamanda gelecek olan çok daha büyük bir gerçeğin canlı bir ön bildirisidir. İbrahim’in, en sevdiği varlığı Tanrı’ya sunmaya hazır olması , Tanrı’nın bütün insanlığın günahları için Kendi biricik Oğlu Mesih’i feda etmesinin bir gölgesiydi. Tanrı, İbrahim’in oğlunu kurban etmesine izin vermedi ve yerine bir koç gönderdi. Bu olay, Tanrı’nın, insanlığın ihtiyacı olan nihai kurbanı Kendisinin sağlayacağını peygamberlik düzeyinde ilan ediyordu.

Daha sonra Musa aracılığıyla İsrail halkına verilen yasada kurban sistemi, ulusal tapınmanın merkezine yerleştirildi. Yılda bir kez başkâhin, hem kendisinin hem de halkın günahları için kurban kanını Tapınak’ın En Kutsal Yeri’ne götürürdü. Ancak bu kurbanların hiçbiri günahı kalıcı olarak ortadan kaldıramazdı; tüm bu sistem, gökteki asıl tapınağın bir örneği ve gelecek olan tek gerçek ve son kurbana işaret eden birer hatırlatıcıydı.

Gerçeğin Kendisi: İsa Mesih’in Nihai Kurbanı

Tüm bu gölgeler, simgeler ve peygamberlikler, yaklaşık iki bin yıl önce çarmıh üzerinde gerçekleşen olayda anlamını buldu. Hristiyan inancına göre İsa Mesih, tarihteki tüm kurbanların işaret ettiği nihai ve mükemmel Kurban’dır. O, Tanrı’nın özünden gelen , günahsız ve kusursuz tek Kişi olarak, insanlığın hak ettiği cezayı kendi üzerine aldı.

Peygamber Yeşaya, bu olayı gerçekleşmesinden yaklaşık 700 yıl önce şu sözlerle bildirmişti: “O, günahlarımız nedeniyle yaralandı, kötülüklerimiz yüzünden berelendi. Esenliğimiz için gereken ceza O’nun üzerine yüklendi ve biz O’nun yaralarıyla şifa bulduk… RAB hepimizin cezasını O’na yükledi.” (Yeşaya 53:5-6’dan uyarlanmıştır). Tanrı’nın yasası (Şeriat), insanın kendi çabasıyla Tanrı katında aklanmasının imkânsızlığını gösteren bir ayna görevi görür. Eğer insan yasayı eksiksiz yerine getirebilseydi, Mesih’in ölmesine gerek kalmazdı. Ancak Tanrı, sonsuz bilgeliği ve sevgisiyle, adaletin ve merhametin aynı anda tecelli ettiği bir çözüm yolu hazırladı: Kendi Oğlu’nu bizim yerimize kurban olarak sundu.

Bu, Tanrı ile insanlık arasında kanla mühürlenmiş Yeni bir Antlaşma’nın başlangıcıdır. İsa Mesih’in kurbanı, geçmişteki tüm hayvan kurbanlarını geçersiz kılmış ve günahın bağışlanması için tek ve yeterli yolu açmıştır. Bu nedenle, bugünün dünyasında kurban uygulamalarına bakarken bile, bu eylemlerin derinlerinde yatan ve yaklaşık iki bin yıl önce çarmıhta tamamlanmış olan bu nihai fedakârlığı hatırlamak mümkündür. Kurban kavramı, bizi İbrahim’in imanından daha öteye, Tanrı’nın insanlık için hazırladığı ve İsa Mesih’in şahsında tamamladığı kurtuluş sanatının kendisine bakmaya davet eder.