Sevgi Dolu Bir Tanrı, İyi İnsanları Cehenneme Gönderir mi?

Modern dünyada inanç üzerine yapılan sohbetlerde en sık karşılaşılan ve belki de en çok rahatsızlık veren sorulardan biri şudur: “Sevgi dolu bir Tanrı, iyi insanları gerçekten cehenneme gönderir mi?” Yapılan anketler de bu kafa karışıklığını doğrular niteliktedir. Örneğin, Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, insanların büyük bir çoğunluğu hem cennete hem de cehenneme inanmaktadır. Ancak aynı araştırmada, cehennemin varlığına inanan on kişiden sadece birinin kendisinin oraya gidebileceğini düşünmesi oldukça şaşırtıcıdır. Anlaşılan o ki, genel kanı, cehennemin yalnızca Hitler gibi tarihi canavarlar veya seri katiller gibi “gerçekten kötü” insanlar için ayrılmış bir yer olduğudur. Peki, sıradan, kendi halinde, “iyi” olarak tanımladığımız insanlar için durum nedir?

Bu soruyu sağlıklı bir zeminde cevaplayabilmek için, sorunun kendisinde gizli olan bazı temel varsayımları Kutsal Kitap ışığında incelememiz gerekir. Çünkü bu popüler soru, aslında üç önemli noktada yanıltıcı bir çerçeve çizer.

Soruyu Yeniden Çerçevelemek: Tanrı, İnsan ve Günah

İlk olarak, soru Tanrı’yı yalnızca “sevgi” özelliğiyle tanımlamaktadır. Kutsal Kitap, Tanrı’nın sevgisinin bizim kavrayışımızın çok ötesinde olduğunu defalarca vurgular (Efesliler 3:14-19). Ancak Tanrı’nın karakteri sadece sevgiden ibaret değildir. O, aynı zamanda mutlak anlamda kutsal, adil ve iyidir. Nasıl ki adil bir dünyevi yargıç, suçu kanıtlanmış bir suçluyu cezalandırmak zorundaysa, Tanrı’nın adaleti ve kutsallığı da günahı karşılıksız bırakamaz. Dolayısıyla Tanrı’nın öfkesi, O’nun sevgisinin karşıtı değil, kutsallığının ve adaletinin doğal bir sonucudur.

İkinci olarak, soru insanların temelde “iyi” olduğunu varsayar. Kültürümüz, genellikle insanların yaptığı iyi işlerin kötü işlerden ağır basması durumunda bir şekilde aklanacağını düşünür. Ancak Kutsal Kitap, insanlığın durumuna çok daha farklı bir tanı koyar. Elçi Pavlus, Romalılar’a yazdığı mektupta, istisnasız her insanın günah işlediğini ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldığını belirtir (Romalılar 3:23). “Doğru olan tek bir kişi bile yoktur” der (Romalılar 3:10). Buradaki “günah”, sadece büyük ahlaki suçlar işlemek değil, aynı zamanda Tanrı’yı yaratılış amacımıza uygun şekilde onurlandırmamak, O’nu hayatımızın merkezine koymamaktır. Bu açıdan bakıldığında, hiç kimse kendi iyiliğiyle Tanrı katında aklanmayı hak edemez.

Üçüncü olarak, soru Tanrı’yı, insanları keyfi bir şekilde cehenneme gönderen aktif bir fail olarak resmeder. Oysa Kutsal Yazılar, sorumluluğu insanın kendi isyanına ve seçimine yükler. İnsanlar, Tanrı’dan uzaklaşmayı seçerek aslında kendi kaderlerini belirlerler.

Bu durumda, asıl sorulması gereken soru belki de şu olmalıdır: “Kutsal ve adil olan Tanrı, suçlu olan biz günahkarları nasıl olur da lütfuyla doğru sayabilir ve cennetine kabul edebilir?” Bu soru, odağı cezadan Tanrı’nın sunduğu çözüme, yani Müjde’ye çevirir.

Kutsal Kitap’ta Cehennem Tasvirleri

Kutsal Kitap, cehennemi tek bir kelimeyle değil, birbiriyle ilişkili ve derin anlamlar taşıyan çeşitli imgelerle anlatır. Bu imgeler, onun ne olduğunu daha bütüncül bir şekilde kavramamıza yardımcı olur.

  1. Ceza ve Adalet: Cehennem, en temel anlamıyla günahın adil karşılığı, yani cezasıdır. İsa Mesih, son yargı gününde insanların O’nunla olan ilişkilerine göre yargılanacağını ve bazılarının “sonsuz azaba” gideceğini öğretir (Matta 25:46). Bu, Tanrı’nın adaletinin tecelli edeceği, yapılan kötülüklerin karşılıksız kalmayacağı bir yerdir. İlginç bir şekilde, ilk kilise için bu gerçek bir teselli kaynağıydı. Çünkü zulüm gören imanlılar, sonunda Tanrı’nın adaleti sağlayacağına ve kötülüğün yenilgiye uğrayacağına inanıyorlardı.
  2. Sürgün ve Ayrılık: Cehennem, Tanrı’nın yaşam ve iyilik dolu varlığından kalıcı olarak sürgün edilmektir. İsa, kötüleri yargılarken “Benden uzak durun!” diyecektir (Matta 7:23). Bu, Tanrı’nın krallığının dışında, “dışarıdaki karanlıkta” kalmaktır (Matta 8:12). Tanrı’dan ayrı kalmak, yaratılış amacımız olan O’nunla paydaşlık kurma potansiyelinden sonsuza dek mahrum kalmak anlamına gelir.
  3. Yıkım ve Kayıp: Kutsal Kitap, cehennemi aynı zamanda bir “yıkım” veya “mahvoluş” olarak tanımlar (Matta 7:13). Bu, varlığın sona ermesi (yok oluş) anlamında değil, bir şeyin amacını ve işlevini tamamen yitirmesi anlamındadır. Örneğin, parçalanmış bir şarap tulumu var olmaya devam etse de artık işlevini yitirmiş, “mahvolmuştur.” Benzer şekilde, Tanrı için yaşanmamış bir hayat, nihai bir kayıp ve yıkımdır.
  4. Bilinçli Acı: Bu sürgün ve yıkım hali, pasif bir hiçlik durumu değildir. Kutsal Kitap, cehennemi bilinçli bir acı çekme yeri olarak tasvir eder. İsa, bu durumu “ağlayış ve diş gıcırtısı” olarak tanımlar (Matta 13:42). Bu acı hem ruhsal hem de dirilmiş bedende fiziksel olarak deneyimlenecektir. Vahiy kitabı, bu acının gece gündüz dinmeyen, sürekli bir işkence olacağını söyler (Vahiy 14:11).

Sonuç: Cehennem Doktrini ve Müjde’nin Değeri

Cehennem hakkındaki bu ağır gerçekleri düşünmek kolay değildir. Hiç kimse sevdiklerinin böyle bir sona gitmesini arzulamaz. Ancak cehennem doktrinini göz ardı etmek, Hristiyan inancının diğer temel direklerini de zayıflatır.

Cehennemin korkunçluğu, bize günahın ne kadar ciddi bir mesele olduğunu hatırlatır. Sonsuz ve kutsal bir Tanrı’ya karşı işlenen isyan, sonsuz bir karşılığı hak eder.

Daha da önemlisi, cehennemin gerçekliği, İsa Mesih’in çarmıhtaki kurtarışının değerini ve büyüklüğünü anlamamızı sağlar. Tanrı’nın günahtan ne kadar nefret ettiğini ve adaletinin ne kadar kesin olduğunu görmenin iki yolu vardır: Biri cehennemin sonsuz cezasıdır, diğeri ise Tanrı’nın öz Oğlu’nun çarmıhta çektiği acıdır. Mesih, çarmıhta bizim hak ettiğimiz o sürgünü, o cezayı, o acıyı ve o terk edilmişliği Kendi üzerine almıştır. Cehennemi küçümsemek, aslında çarmıhı küçümsemektir.

Bu nedenle, “Sevgi dolu bir Tanrı iyi insanları cehenneme gönderir mi?” sorusuna verilebilecek en net Kutsal Kitapsal cevap şudur: Mesele, bizim ne kadar “iyi” olduğumuz değildir, çünkü hiç kimse yeterince iyi değildir. Mesele, Tanrı’nın hem adil hem de sevgi dolu olmasıdır. Adaleti günahın cezalandırılmasını talep ederken, sevgisi bu cezayı bizim yerimize çekmesi için biricik Oğlu’nu göndermiştir. Kurtuluş, herkese sunulan bir lütuf armağanıdır ve bu armağanı İsa Mesih’e iman ederek kabul eden herkes, hak ettiği cehennemden kurtulup hak etmediği cennete kavuşur. Bu gerçek, bizleri umutsuzluğa değil, bu kurtuluş mesajını daha büyük bir şefkat ve istekle paylaşmaya yönlendirmelidir.

Bu makale, Christopher W. Morgan & Robert A. Peterson‘un “Cehennem Nedir?” isimli yazısından derlenerek hazırlanmıştır.