Istırabın Ortasında Anlam ve Umut: R.C. Sproul’un “Surprised by Suffering” Eserine Bir Bakış
Modern Batı kültüründe yaşayan Hristiyanlar için ıstırap, genellikle beklenmedik ve şaşırtıcı bir misafir gibidir. Konforlu ve güvenli yaşam standartları, bizleri adeta dokunulmaz olduğumuz yanılgısına sürükler. Ancak hastalık, kayıp, keder veya başarısızlık kapımızı çaldığında, bu yanılsama duvarı yıkılır ve kendimizi inancımızın en temel sorularıyla yüzleşirken buluruz: “Neden ben? Seven ve her şeye gücü yeten bir Tanrı, neden bu acıya izin veriyor?” Teolog ve pastör R.C. Sproul, klasikleşmiş eseri Surprised by Suffering (Istırapla Şaşırmak) ile tam da bu soruların kalbine iner. Sproul, ıstırabın Hristiyan yaşamı için bir anomali değil, aksine Tanrı’nın egemen ve sevgi dolu planının bir parçası olduğunu savunarak, acıyı anlama biçimimizi kökten değiştirmeyi hedefler.
Istırabın Teolojisi: Kaos mu, Amaç mı?
İnsan, acıyla karşılaştığında ilk tepki olarak bir anlam arayışına girer. Bu arayışta yapılan en yaygın hatalardan biri, Eyüp’ün arkadaşlarının da düştüğü yanılgıdır: acının büyüklüğü ile kişinin günahının büyüklüğü arasında doğrudan bir orantı kurmak. Bu düşünce, her ıstırabın, belirli bir günah için doğrudan bir ilahi ceza olduğunu varsayar. Ancak Kutsal Kitap, bu basit denklemi reddeder. İsa’nın, doğuştan kör olan adam hakkındaki sözleri bu noktada aydınlatıcıdır; adamın durumu ne kendi ne de ebeveynlerinin günahından kaynaklanıyordu, bilakis “Tanrı’nın işleri onda görünsün diye” o haldeydi (Yuhanna 9:1-3).
Sproul, bu noktadan hareketle ıstırabın rastgele veya anlamsız olmadığını vurgular. Aksine, Tanrı’nın egemenliğinin bir tezahürüdür. Tanrı, acıyı ve zorluğu bizim nihai iyiliğimiz ve Kendi yüceliği için kullanır. Eyüp’ün hikayesi, bu gerçeğin en çarpıcı örneğidir. Tanrı, Eyüp’ün “neden” sorusuna felsefi bir açıklama sunmak yerine, Kendi egemen, bilge ve iyi karakterini ona gösterir. Böylece Eyüp, bir plana değil, bir Kişi’ye, yani Tanrı’nın Kendisine güvenmesi gerektiğini anlar. Bu, kör bir inanç değil, Tanrı’nın karakterine dair bilgiyle aydınlanmış, derin bir güvendir.
Mesih’in Istırabı ve Bizim Katılımımız
Hristiyan teolojisinde ıstırap, en net anlamını Mesih’in çarmıhında bulur. O, “acılar adamı” olarak en derin ıstırapları deneyimledi. Ancak O’nun acısı, yalnızca bizim kurtuluşumuz için bir bedel ödemekle kalmadı, aynı zamanda bizim kendi acılarımız için de bir paradigma, bir model oluşturdu. Elçi Pavlus’un Koloseliler 1:24’teki “Mesih’in çekmekte olduğu sıkıntılarda eksik olanı kendi bedenimde tamamlıyorum” ifadesi, bu noktada derin bir anlam taşır.
Sproul, bu ifadenin Mesih’in kurtarışının eksik olduğu anlamına gelmediğini titizlikle açıklar. Mesih’in kefareti tam ve mükemmeldir. Pavlus’un bahsettiği “eksiklik,” kefaretin değerinde değil, Mesih’in bedeni olan kilisenin dünyadaki tanıklığında devam eden acılardır. Kilise, Mesih’in acılarına katılarak, O’nun kurtaran sevgisine tanıklık etme görevini yerine getirir. Dolayısıyla, bir Hristiyan’ın imanda sabrederek çektiği acı, başkalarını o ıstırabın nihai çözümünü sunan Kurtarıcı’ya yönlendiren bir tanıklık aracı olabilir.
Ölüm: Son Çağrı ve İki Yol Ayrımı
Sproul, ıstırap gibi ölümün de bir “çağrı” (vocation) olduğunu öne sürer. Ölüm, şeytanın bir zaferi veya Tanrı’nın planının başarısızlığı değil, O’nun tarafından belirlenmiş ilahi bir randevudur. İsa Mesih, “ölümün ve ölüler diyarının anahtarlarına” sahip olan Kişi’dir (Vahiy 1:18). Bu nedenle, bir Hristiyan için en temel soru “ne zaman” veya “nerede” öleceği değil, “nasıl” öleceğidir.
Kutsal Kitap, bu “nasıl” sorusunu iki temel seçeneğe indirger: “iman içinde” ölmek ya da “günahlar içinde” ölmek. Bu, yaşamın en kritik ve nihai ayrımıdır. İman içinde ölmek, kişinin yaşamını Mesih’in doğruluğuna ve merhametine emanet ederek sonlandırmasıdır. Bu, kişinin kendi erdemlerine değil, yalnızca Mesih’in kefaretine güvendiği bir duruştur.
Ölümden Sonra Yaşam: Spekülasyondan Vahyin Kesinliğine
İnsanlık tarihi, ölümden sonraki yaşama dair spekülasyonlarla doludur. Platon’un ruhun ölümsüzlüğü ve reenkarnasyon hakkındaki felsefi argümanlarından, Kant’ın ahlaki düzenin anlamlı olabilmesi için Tanrı ve ahiretin var olması gerektiği yönündeki pratik postülalarına kadar, felsefe teselli edici ama kesinlikten uzak cevaplar sunar.
Sproul, bu felsefi spekülasyonların belirsizliğini, Hristiyan vahyinin kesinliğiyle karşılaştırır. Hristiyan umudu, soyut bir arzuya değil, tarihsel bir olaya dayanır: İsa Mesih’in dirilişi. Elçi Pavlus, 1. Korintliler 15’te dirilişin Hristiyan inancının temel taşı olduğunu, onsuz imanın “boş,” tanıklığın “yalan” ve inananların “en acınacak insanlar” olacağını mantıksal bir kesinlikle ortaya koyar. Bu umut, boş bir mezara değil, dirilmiş ve yüzlerce tanığa görünmüş olan canlı bir Rab’be dayanır.
Geleceğe Bir Bakış: Yeni Gökyüzü ve Yeni Yeryüzü
Hristiyan yolculuğunun nihai hedefi, Vahiy kitabında tasvir edilen yeni gökyüzü ve yeni yeryüzüdür. Bu, sadece kaybedilen cennetin bir restorasyonu değil, ondan çok daha yüce bir gerçekliktir. Bu yeni yaratılışta artık “ne ölüm, ne keder, ne feryat, ne de acı” olacaktır (Vahiy 21:4). En önemlisi, Tanrı’nın Kendisi halkının arasında yaşayacak ve O’nun yüzünü göreceklerdir. Bu “yüce görü” (beatific vision), insan ruhunun en derin özleminin nihai doyumudur. O’nu gördüğümüzde, O’na benzeyeceğiz ve bu dünyada çekilen tüm acılar, O’nun yüceliğiyle karşılaştırıldığında önemsiz kalacaktır.
Sonuç
R.C. Sproul’un Surprised by Suffering adlı eseri, Hristiyanları acı ve ölüm gerçekliğiyle yüzleşmeye, ancak bunu bir çaresizlik içinde değil, Tanrı’nın egemenliğine ve nihai zaferine duyulan sarsılmaz bir umutla yapmaya davet eder. Istırap, Tanrı’nın kontrolünden çıkmış bir kaos değil, bizi daha derin bir imana, Mesih’le daha yakın bir paydaşlığa ve O’nun vaat ettiği yüce mirasa hazırlayan anlamlı bir süreçtir. Bu teolojik çerçeve, acının gizemini tamamen ortadan kaldırmasa da ona katlanmak için sağlam bir zemin ve sonsuz bir umut sunar.
Bu makale, R.C. Sproul‘un “Istırapla Şaşırmak / Suprised By Suffering” isimli kitabından derlenerek hazırlanmıştır.