Kutsal Kitap’ı Anlamak: İlahi Vahiy ve İnsani Söz Arasındaki Köprü
Giriş: Anlam Arayışındaki Yolculuk
Kutsal Kitap, yüzyıllardır milyarlarca insanın hayatına rehberlik eden, ilham veren ve onları dönüştüren eşsiz bir metindir. Ancak bu kutsal metnin sayfalarını çeviren her samimi okuyucu, zaman zaman şu soruyla yüzleşir: Tanrı’nın Sözü’nü nasıl doğru anlayabilir ve hayatıma uygulayabilirim? Kiliseler ve mezhepler arasındaki yorum farklılıkları, bu sorunun ne kadar hayati ve bir o kadar da karmaşık olabildiğinin bir kanıtıdır. Eğer Kutsal Kitap, Tanrı’nın Kendisini ve iradesini açıkladığı bir vahiy ise, onu anlamak hayati bir önem taşır. Bu metin gerçeği gizlemek için değil, açığa çıkarmak için verildiğine göre, Tanrı’nın niyeti bizim onu anlamamızdır. O halde, anlama güçlüğü bizden kaynaklanıyor olmalıdır.
Kutsal Kitap’ı doğru anlama ve uygulama yolculuğundaki en temel adım, onun doğasına ilişkin doğru bir varsayıma sahip olmaktan geçer. Bu metin ne sırlarla dolu, çözülmesi imkansız sihirli bir kitap ne de sadece eski bir edebi eserdir. Kutsal Kitap’ın kendisinin ve onu yorumlayan İsa Mesih ile elçilerin tanıklığına baktığımızda, karşımıza ikili bir doğa çıkar: Kutsal Kitap, aynı anda hem ilahi hem de insani bir kitaptır. Bu iki temel özelliği bir denge içinde tutmak, sağlıklı bir yorumun temelini oluşturur. Bu makalede, bu dengeli yaklaşımın ne anlama geldiğini ve bu dengenin bozulmasıyla ortaya çıkan yaygın yorum hatalarını inceleyeceğiz.
Kutsal Kitap’ın İkili Doğası: Sağlıklı Bir Yorumun Temeli
Herhangi bir metni yorumlama şeklimiz, o metnin doğası hakkındaki ön kabullerimize bağlıdır. Kutsal Kitap söz konusu olduğunda, bu ön kabuller her şeyi değiştirir. Sağlıklı bir başlangıç noktası, metnin kendi tanıklığını ciddiye almaktır.
1. İlahi Boyut: Tanrı’nın Nefesi ve Sözü
Kutsal Kitap’ın en temel iddiası, onun Tanrı’dan kaynaklandığıdır. Elçilerin ve İsa Mesih’in Eski Antlaşma’yı ele alışı, bu gerçeği net bir şekilde ortaya koyar.
- Yetkindir: Tanrı onun yazarı olduğu için Kutsal Kitap yetkindir. Yeni Antlaşma yazarları için “Kutsal Yazı’nın dediği gibi” ifadesi, bir tartışmayı sonlandıran nihai bir referanstır.
- Güvenilirdir: Tanrı yalan söyleyemeyeceği için, O’nun Sözü bütünüyle güvenilirdir. İsa veya elçilerden hiçbiri, Kutsal Yazılar’da bir hata olabileceğine dair en ufak bir imada bile bulunmamıştır. Bütün ayetler Tanrı esinlemesi olduğu için (2. Timoteos 3:16), tüm parçaları uyumlu bir bütün oluşturur.
- Doğaüstüdür: Bu metin, yalnızca ahlaki öğretiler içermez; aynı zamanda doğaüstü olayları ve geleceğe dair öngörüleri (peygamberlikleri) de barındırır. Bu, onun sadece insani bilgelikle yazılamayacağının bir kanıtıdır.
Bu ilahi boyut, Kutsal Kitap’a mutlak bir saygı ve güvenle yaklaşmamızı gerektirir.
2. İnsani Boyut: Tarihin ve Dilin İçinde Bir Metin
Tanrı, vahyini gökten düşen, anlaşılmaz bir dilde yazılmış tabletlerle değil, insanlar aracılığıyla, insanlara iletmiştir. Kutsal Ruh tarafından yönlendirilen insanlar, kendi zamanlarının, kültürlerinin ve dillerinin içinde yazmışlardır.
- Tarihseldir: Kutsal Kitap bir tarih kitabıdır; olaylar belirli coğrafyalarda, belirli zamanlarda ve belirli siyasi koşullar altında gerçekleşmiştir. Musa, Davut, İşaya gibi yazarların kişisel durumları, yazdıkları metinlerin anlamını aydınlatır.
- Dilbilimseldir: Yazarlar, mesajlarını iletmek için normal insan dilinin kurallarını, deyimlerini, edebi sanatlarını ve anlatı biçimlerini kullanmışlardır. Metinler şiir, tarihsel anlatı, mektup, mesel gibi farklı türlerde yazılmıştır ve her tür, kendine özgü yorumlama kuralları gerektirir.
- Kültüreldir: Metinler, yazıldıkları dönemin kültürel dokusu içinde anlam kazanır. Evlilik, tarım, sosyal ilişkiler ve ibadet gibi konular, o dönemin kültürel pratikleriyle iç içedir.
Bu insani boyut, Kutsal Kitap’ı anlamak için ciddi bir çaba göstermemizi, metni kendi bağlamında okumak için gayret etmemizi gerektirir.
Dengenin Kaybolduğu Yorum Yaklaşımları
Kutsal Kitap yorumlama tarihindeki pek çok sorun, bu ikili doğanın dengesini kaybetmekten, bir yönü diğerine karşı aşırı vurgulamaktan kaynaklanmıştır. İşte bu dengesiz yaklaşımlardan bazıları:
1. Aşırı Doğaüstücü Yaklaşım: Her Yerde Gizli Anlam Aramak
Bu yaklaşım, Kutsal Kitap’ın sadece ilahi boyutuna odaklanır ve insani, tarihsel ve dilbilimsel yönlerini neredeyse tamamen göz ardı eder. Bu bakış açısına göre metnin yüzeydeki, “doğal” anlamı önemsizdir; asıl görev, sezgi veya ruhsal deneyim yoluyla gizli, alegorik veya “ruhsal” anlamları ortaya çıkarmaktır.
Orta Çağ boyunca kilisede hakim olan bu yöntem, örneğin Yeşu’nun Eriha şehrini fethedişini (Yeşu 6) ele alırken, ordunun yedi gün boyunca sessizce yürümesini, Hristiyanların haftanın altı günü sessizce “yaşamlarıyla tanıklık etmeleri” ve yedinci gün (Pazar) vaizin müjdeyi duyurmasıyla imansızlığın duvarlarının yıkılması olarak yorumlayabilir. Bu tür bir yorum ne kadar yaratıcı ve “ruhsal” görünse de, yazarın asıl niyetinden tamamen kopuktur. Bu yaklaşım, Kutsal Kitap’ı kendi otoritesinden mahrum bırakır ve yorumcunun hayal gücünü metnin üzerine çıkarır. Günümüzde birçok samimi Hristiyan da kişisel Kutsal Kitap okumalarında, metnin asıl anlamıyla ilgisi olmayan şaşırtıcı bir düşünce bulduğunda “bereketlendiğini” hisseder. Bu, metni kötüye kullanma tehlikesi taşır.
2. Aşırı Doğalcı Yaklaşım: İnsan Aklını Nihai Otorite Yapmak
Aydınlanma Çağı ile birlikte yükselen bu yaklaşım, aşırı doğaüstücü yaklaşımın tam tersi bir uçta yer alır. Kutsal Kitap’ın sadece insani boyutuna odaklanır ve onun ilahi, doğaüstü yönünü reddeder veya en aza indirir.
- Modern (Rasyonalist) Versiyon: Bu görüşe göre, insan aklı ve modern bilimsel anlayış, gerçeğin nihai ölçütüdür. Bu nedenle, mucizeler, yerine gelmiş peygamberlikler veya modern ahlak anlayışına uymayan ilahi buyruklar gibi “akıl dışı” görünen her şey ya mit (efsane) olarak görülür ya da doğal bir olay olarak yeniden yorumlanır. Örneğin, İsa’nın 5.000 kişiyi doyurması, aslında O’nun ilhamıyla insanların kendi yiyeceklerini paylaşması olarak açıklanır. Bu yaklaşım, Kutsal Kitap’ın otoritesini insan aklının otoritesine tabi kılar ve Tanrı’dan gelen kesin bir söz olasılığını ortadan kaldırır.
- Postmodern Versiyon: Daha yeni bir doğalcı yaklaşım olan postmodernizm, mutlak ve nesnel gerçeğin varlığını sorgular. Bu görüşe göre metnin yazar tarafından niyetlenmiş tek bir doğru anlamı yoktur. Anlam, metinle karşılaşan okuyucunun kendi deneyimi, kültürü ve algısı tarafından oluşturulur. Bu, “benim için doğru olan bu” şeklinde özetlenebilecek bir öznelliğe yol açar. Sonuç olarak, Kutsal Kitap Tanrı’nın iradesini bildiren bir kaynak olmaktan çıkar ve her okuyucunun kendi anlamını ürettiği bir ilham metnine dönüşür.
3. Dogmatik Yaklaşım: Metni Sisteme Uydurmak
Bu yaklaşım, diğer hatalı yöntemlerle birlikte de görülebilir. Dogmatik yaklaşımda yorumcu, metni anlamaya önceden oluşturulmuş bir teolojik sistem veya doktrin gözlüğüyle başlar. Eğer metnin doğal anlamı, sahip olunan sisteme (örneğin Kalvinizm, dispensasyonalizm, liberal teoloji vb.) uymuyorsa, metnin anlamı sisteme uyacak şekilde zorlanır veya göz ardı edilir.
Örneğin, “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun” (Yuhanna 3:16) ayeti, eğer yorumcu Tanrı’nın sadece seçilmişleri sevdiğine dair katı bir doktrine sahipse, “Tanrı seçilmişleri o kadar çok sevdi ki…” şeklinde anlaşılabilir. Bu yaklaşımda nihai otorite Kutsal Kitap’ın kendisi değil, insanın oluşturduğu veya benimsediği teolojik sistem haline gelir. Bu, metne bir şey “emretmek” anlamına gelirken, sağlıklı yorum metinden bir şey “çıkarmayı” hedefler.
Dengeli Bir Yorumun Pratik Adımları
Kutsal Kitap’ın hem ilahi hem de insani doğasını ciddiye alan dengeli bir yaklaşım, bizi bu tuzaklardan korur. Bu yaklaşım, hem imanla dolu bir alçakgönüllülük hem de ciddi bir zihinsel çaba gerektirir.
- İnsani Yönünü Onurlandırmak: Metnin insan yazarlar tarafından kaleme alındığını kabul etmek, bizi şu adımları atmaya yönlendirir:
- Bağlamı Araştırmak: Yazarın kim olduğunu, kime yazdığını, hangi tarihsel, coğrafi ve kültürel koşullar altında yazdığını anlamaya çalışmalıyız. Bu, metnin orijinal dünyasına bir köprü kurmaktır.
- Kelimeleri İncelemek: Metindeki önemli veya belirsiz kelimelerin orijinal dillerdeki (İbranice, Grekçe) anlam aralığını ve yazarın o kelimeyi neden seçtiğini anlamak, yorumun doğruluğu için kritik öneme sahiptir.
- Dilbilgisini ve Akışı Analiz Etmek: Cümlelerin nasıl kurulduğunu, düşüncelerin birbirine nasıl bağlandığını ve yazarın mantıksal akışını takip etmek, niyet edilen anlamı yakalamamıza yardımcı olur.
- Edebi Türü Tanımlamak: Metnin bir şiir mi, tarihsel anlatı mı, mesel mi yoksa mektup mu olduğunu belirlemek, onu doğru kurallarla yorumlamamızı sağlar. Bir şiirdeki mecazi dil, bir yasa metni gibi harfi harfine yorumlanamaz.
- İlahi Yönünü Onurlandırmak: Metnin Tanrı’nın Sözü olduğunu kabul etmek ise bizi şu adımları atmaya teşvik eder:
- Kutsal Yazı’yı Kutsal Yazı ile Yorumlamak: Kutsal Kitap’ın en iyi yorumcusu yine kendisidir. Belirsiz bir pasajı, aynı konuda daha net olan diğer pasajların ışığında anlamaya çalışmalıyız. Bu, Kutsal Kitap’ın kendi içindeki birliğini ve tutarlılığını kabul etmektir.
- Görünürdeki Çelişkileri Çözmeye Çalışmak: Metinlerin Tanrı esinlemesi ve hatasız olduğuna inandığımız için, çelişkili gibi görünen pasajlarla karşılaştığımızda, hemen bir hata olduğu sonucuna varmak yerine, sabırla bir açıklama ararız. Bu, genellikle farklı yazarların aynı olaya farklı açılardan bakmasından veya çeviri nüanslarından kaynaklanır.
- Uygulamayı Hedeflemek: Tanrı’nın Sözü sadece entelektüel bir merakı gidermek için değil, bizi dönüştürmek, imanımızı ve itaatimizi şekillendirmek için verilmiştir. Bu nedenle her Kutsal Kitap çalışmasının nihai hedefi, “Bu metin benim Tanrı’ya olan imanımı ve O’na olan itaatimi bugün nasıl şekillendirmeli?” sorusuna cevap aramaktır.
Sonuç: Alçakgönüllü ve Çalışkan Bir Yorumcu Olmak
Kutsal Kitap’ı anlama ve uygulama serüveni, bir ömür boyu süren bir yolculuktur. Bu yolculukta başarılı olmanın anahtarı, metnin eşsiz doğasını kavramaktan geçer. O, hem Tanrı’nın yanılmaz ve yetkin Sözü’dür hem de belirli bir zaman ve mekanda, insan yazarların elleriyle şekillenmiş bir kitaptır.
Bu ikili doğayı göz ardı edip tek bir yöne aşırı odaklandığımızda, ya metnin orijinal anlamını hiçe sayan kişisel fantezilere, ya Tanrı’nın doğaüstü gücünü inkar eden kuru bir akılcılığa, ya her şeyi öznel kılan bir relativizme ya da metni kendi dogmatik kalıplarımıza hapsettiğimiz bir katılığa düşeriz.
Sağlıklı bir yorumcu ise, Kutsal Ruh’un aydınlatmasına dua ile güvenirken, aynı zamanda Tanrı’nın verdiği aklı kullanarak metni anlamak için gereken ödevi de yapar. Alçakgönüllülükle yaklaşır, çünkü hem vahyin derinliğini hem de kendi sınırlılığını bilir. Bu dengeli, çalışkan ve adanmış yaklaşım, Kutsal Kitap’ın sadece anlaşılmasını değil, aynı zamanda hayatlarımızda yetkin bir rehber olarak işlev görmesini sağlar. Böylece metin, bizim şekillendirdiğimiz bir nesne olmaktan çıkar ve bizi şekillendiren, Tanrı’nın yaşayan ve etkin Sözü haline gelir.
Bu makale, Robertson McQuilkin‘in “Kutsal Kitap’ı Anlamak ve Uygulamak / Understanding and Applying the Bible” isimli kitabından derlenerek hazırlanmıştır.