Öfkenin Anatomisi: Yüreğin Aynasında Bir Duygu
Antalya’nın o hareketli ve sıcak ritminde, gündelik hayatın stresiyle, trafikteki bir anlık gerginlikle veya insan ilişkilerindeki bir yanlış anlaşılmayla öfkenin aniden kapımızı çaldığı anlar hepimiz için tanıdıktır. Kimi zaman bir volkan gibi patlayan, yakıp yıkan bir hiddet; kimi zamansa içimizde sessizce kaynayan, ilişkileri donduran bir gücenme… Öfke, insanlık durumunun en temel ve en karmaşık duygularından biridir. Peki, bu güçlü duyguyu nasıl anlamalı ve onunla nasıl başa çıkmalıyız? Kutsal Kitap, bu konuda bize yüzeysel çözümlerden çok daha derin bir perspektif sunar: Öfke, bir davranış probleminden önce, bir yürek meselesidir.
Sorunun Kökü: Arzulayan Yürek
Genellikle öfkemizi dış etkenlere bağlama eğilimindeyizdir: Bizi hayal kırıklığına uğratan insanlar, planlarımızı bozan durumlar veya maruz kaldığımız haksızlıklar. Ancak Kutsal Kitap, merceği kendi içimize, yüreğimize çevirmemizi ister. Elçi Yakup’un da belirttiği gibi, aramızdaki kavgaların ve çekişmelerin kaynağı, “bedenimizin üyelerinde savaşan tutkularımızdır.” Başka bir deyişle, öfkelenmemizin asıl sebebi, çoğunlukla bir şeyleri elde edemememizdir.
Bu arzular her zaman kötü olmak zorunda değildir. Saygı görme, sevilme, takdir edilme, başarılı olma gibi istekler son derece meşru ve doğaldır. Sorun, bu meşru arzuların ne zaman yüreğimizde birer “ölçüsüz talep” veya birer “put” haline geldiğidir. Yani, arzuladığımız şey, ona sahip olmamız gerektiğine inandığımız, onsuz yapamayacağımızı düşündüğümüz bir takıntıya dönüştüğünde, tehlike çanları çalmaya başlar. Bu talepler karşılanmadığında ise, öfke kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkar.
Tanrı’yı Oynamak: Yargı Kürsüsündeki Ben
Öfkenin teolojik analizinde daha derine indiğimizde, çarpıcı bir gerçekle yüzleşiriz: Günahlı öfkeye kapıldığımızda, aslında Tanrı’nın rolünü üstlenmeye çalışırız. Bir başkası bizim beklentilerimizi (koyduğumuz görünmez yasaları) çiğnediğinde, zihnimizde bir mahkeme kurarız. O kişinin yargıcı, savcısı ve hatta infaz memuru haline geliriz. Onu yargılar, suçlu bulur ve cezasını (sözlerimizle, tavrımızla veya sessizliğimizle) keseriz. Oysa Kutsal Yazılar, tek bir Yasa Koyucu ve tek bir Yargıç olduğunu net bir şekilde ifade eder: Tanrı’nın kendisi. Bu açıdan bakıldığında günahlı öfke, sadece bir duygu patlaması değil, Tanrı’nın egemenliğine karşı bir başkaldırıdır.
Her Öfke Aynı Değildir: Haklı ve Haksız Öfke Ayrımı
“Ama İsa da öfkelenmedi mi?” sorusu, sıkça duyduğumuz bir savunma mekanizmasıdır. Evet, Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın ve hatta İsa Mesih’in öfkelendiği anlar vardır. Ancak bu öfke, bizim bencil taleplerimizden kaynaklanan öfkeden temelde farklıdır. Haklı öfkenin üç temel özelliği vardır:
- Doğru Hedef: Haklı öfke, kişisel rahatsızlıklara veya incinmiş gurura değil, Tanrı’nın kutsallığına ve yasasına karşı işlenen gerçek bir günaha yöneliktir.
- Doğru Odak: Bencillik ve kişisel çıkarlar yerine, Tanrı’nın onurunu ve adını merkezine alır.
- Doğru İfade: Kendini kontrolsüz patlamalarla değil, özdenetimle, yapıcı ve onarıcı bir şekilde gösterir.
Bu ölçütler, kendi öfkemizi dürüstçe değerlendirmemiz için bir ayna görevi görür. Çoğu zaman öfkemizin, Tanrı’nın onurundan ziyade kendi zedelenen egomuzdan kaynaklandığını fark ederiz.
Çözüm Yolu: “Sıyırıp Atmak ve Kuşanmak”
Peki, bu kökleşmiş öfke kalıplarından nasıl kurtulabiliriz? Elçi Pavlus, Efesliler kitabında bize pratik bir yol haritası sunar: Eski, günahlı davranışları “sıyırıp atmak” ve onların yerine Tanrı’ya yaraşır yenilerini “kuşanmak”.
Sadece öfkelenmeyi durdurmaya çalışmak yeterli değildir. Bu, boşalan bir odayı yeni ve güzel eşyalarla doldurmamak gibidir; kısa sürede eski dağınıklığına geri dönecektir. Kutsal Kitap, öfkenin yerine aktif olarak şunları kuşanmamızı öğütler:
- Sabır ve Özdenetim: Öfkeye kapılmak yerine durumu sükûnetle yönetme gücü.
- İyilik ve Şefkat: Kırıcı sözler yerine, şifa veren yumuşak bir dil kullanmak.
- Bağışlama: Başkalarının kusurlarını, Mesih’te bize gösterilen sonsuz bağışlamayı hatırlayarak örtmek.
- Hoşnutluk: Mutluluğumuzu koşullara veya insanların davranışlarına bağlamak yerine, her durumda Tanrı’nın gücünde ve sağlayışında tatmin bulmayı öğrenmek.
Nihayetinde öfkeyle mücadele, bir irade savaşı veya davranış değiştirme programından ibaret değildir. Bu, Mesih’in çarmıhta bizim günahlı öfkemizin bedelini ödediğini ve bize yeni bir hayat için lütuf ve güç verdiğini derinden kavramayı gerektiren bir iman yolculuğudur. Değişim bir gecede olmaz; bu, Tanrı’nın lütfuyla her gün adım adım ilerlenen, tövbe ve imanla dolu bir süreçtir. Yüreğimizdeki bu karmaşık ve güçlü duyguyla yüzleşirken, bizi anlayan ve değiştirecek güce sahip olan Kurtarıcımız’a dönmek, bulabileceğimiz en sağlam sığınaktır.
Bu makale, Robert D. Jones‘un “Öfke: Yüreğinizi Sakinleştirmek / Anger: Calming Your Heart” isimli kitabından derlenerek hazırlanmıştır.