Yaralı Bir Geçmişle Yüzleşmek: Teolojik Bir Bakış Açısı
Giriş: Geçmişin Yankıları ve Basmakalıp Teselliler
Hemen herkesin geçmişinde gurur duymadığı, keşke yaşanmasaydı dediği anlar vardır. Ancak bazı geçmişler, diğerlerinden daha ağır, daha yaralayıcıdır. Bu yaralar, kişinin kendi hatalarından kaynaklanabileceği gibi, başkalarının işlediği derin günahların bir sonucu da olabilir. Böyle bir geçmişin yükünü taşıyanlar için “Geçmiş geçmişte kaldı,” ya da “Herkesin bir hikayesi var,” gibi iyi niyetli ama sığ teselliler genellikle yetersiz kalır. Çünkü bu acı, sıradan bir hikaye değil, bugünü şekillendiren, kimliği etkileyen ve geleceği gölgeleyen canlı bir gerçeklik gibi hissedilir.
Peki, Hristiyan teolojisi, bu acı verici geçmişle yüzleşme konusunda bize nasıl bir yol haritası sunar? Bu yolculuk, yaraları görmezden gelmek veya basitçe unutmaya çalışmak yerine, onları Tanrı’nın huzuruna taşıyarak anlamlandırmayı içeren derin ve dönüştürücü bir süreci kapsar. Bu süreç, Kutsal Kitap’ta “ağıt” olarak adlandırılan, Tanrı’ya dürüst bir yakarışla başlar ve Mesih’te kazanılan yeni kimlikle şimdiki zamanı ve geleceği yeniden şekillendirir.
İlk Adım: Ağıt Yakmak – Kederi Kutsal Bir Alana Taşımak
Modern kültürde “ağıt” kelimesi genellikle çaresiz bir kederi çağrıştırsa da, Kutsal Kitap’taki anlamı çok daha zengindir. Ağıt, acıyı, kafa karışıklığını ve hatta öfkeyi inkâr etmek yerine, tüm bu duygularla birlikte Tanrı’ya dönmektir. Mezmurlar kitabında defalarca gördüğümüz gibi, “Ne zamana dek, ya RAB?” diye sormak, bir imansızlık belirtisi değil, Tanrı ile dürüst ve derin bir ilişkinin parçasıdır.
Kutsal Kitap’a uygun bir ağıt, kederin içinde boğulup kalmaz; aksine, olumsuzdan olumluya, korkudan güvene doğru bir yolculuktur. Bu, acı çeken ruhun Tanrı’ya yakarması, yardım istemesi ve nihayetinde O’nun karakterine güvenerek karşılık vermesiyle gerçekleşen üç aşamalı bir harekettir. Tanrı, bizden “kendine çeki düzen verip” gelmemizi beklemez. Aksine, O bizi tüm dağınıklığımızla, tüm karmaşamızla O’na gelmeye davet eder. Çünkü O, harap olmuş, toplum tarafından dışlanmış insanlarla vakit geçirmekten çekinmeyen bir Tanrı’dır. Tıpkı toplum tarafından dolandırıcı olarak görülen vergi görevlisi Zakkay’ın evine konuk olan İsa gibi. İsa’nın kutsallığı, Zakkay’ın günahkârlığından etkilenmedi, tam tersine Zakkay’ı dönüştürdü. Bu, Tanrı’nın acılarımızla yüzleşirken bize sunduğu güvenli alanın temelidir.
İkinci Adım: Geçmişin Anatomisi ve “Tanrı Neredeydi?” Sorusu
Şifaya giden yolda ikinci adım, geçmişle dürüstçe yüzleşmektir. Bu, ne olduğunu, bize ne yapıldığını veya bizim ne yaptığımızı net bir şekilde ortaya koymayı gerektirir. Elçi Pavlus, Hristiyanlara nasıl zulmettiğini anlatmaktan çekinmez. Elçi Petrus’un İsa’yı inkâr edişi de Kutsal Yazılar’da açıkça yer alır. Bu dürüstlük, yaşananların üzerimizdeki etkilerini—taşıdığımız kin, utanç, korku veya kendimizle ilgili oluşturduğumuz yanlış mesajları—anlamamızı sağlar.
Bu yüzleşme kaçınılmaz olarak o zor soruyu gündeme getirir: “Tüm bunlar olurken Tanrı neredeydi?” Neden izin verdi? Bu, tam bir cevabı olmayan, Tanrı’nın gizemli egemenliğine ait bir sorudur. Ancak Kutsal Kitap bize mutlak bir güvence verir: Tanrı’dan kaçmak mümkün değildir; O her zaman oradaydı. O’nun her şeyi gören varlığı, bugün bize şu daveti sunar: “Evet, oradaydım. Olanları gördüm. Şimdi benimle gelir misin? Seni umut verici yerlere götürebilir miyim?” Tanrı’nın eli, bizi bugün yönlendirmek ve tutmak için uzanmıştır. O’nun nedenlerine dair anlayışımız sınırlı olsa da, O’nun şefkatli ve var olan karakterine sığınabiliriz.
Üçüncü Adım: Vurguyu Değiştirmek – “Ama Tanrı…”
Geçmişle yüzleşmek önemlidir, ancak orada takılıp kalmak ölümcül bir hatadır. Teolojik şifa yolculuğunun dönüm noktası, Pavlus’un yazılarında sıklıkla kullandığı o güçlü ifadedir: “Ama Tanrı…” Pavlus, “Ben kiliseye zulmettim, elçi denilmeye bile layık değilim,” der ve hemen ekler: “Ama şimdi neysem, Tanrı’nın lütfuyla öyleyim.”
Bu, hikayenin yeniden yazıldığı andır. Artık anlatılan, bizim başarısızlıklarımızın veya maruz kaldığımız haksızlıkların hikayesi değildir. Anlatılan, Tanrı’nın lütfunun, kurtarışının ve dönüştürücü gücünün hikayesidir. Hristiyan yaşamının temel ruhsal gerçeği, Mesih’in bizi kendisine getirmesidir; O’nun hikayesi bizim hikayemiz olur. “Bir kimse Mesih’teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur” (2. Korintliler 5:17). Bu, artık kimliğimizin geçmişimiz tarafından değil, “Mesih’te” olmamız tarafından tanımlandığı anlamına gelir. Biz, günahları bağışlanmış, Tanrı tarafından evlat edinilmiş, O’nun ailesinin değerli bir üyesiyiz. Geçmişin çukurundan çıkarılmış ve kartal gibi yenilenmişizdir.
Dördüncü Adım: Şimdiki ve Gelecekteki Gerçekliğimizle Yaşamak
Bu yeni kimliği benimsemek, geçmişin sesleri tekrar fısıldamaya başladığında bir mücadele olabilir. Şeytan, bizi Tanrı ve kendimiz hakkındaki yalanlara inandırarak Mesih’in söylediklerini unutturmak ister. Tam da bu noktada Tanrı bize bir “Yardımcı,” yani Kutsal Ruh’u vermiştir. Kutsal Ruh, bizi teselli eder ve Mesih’in bizim için kim olduğuna dair gerçekleri bize hatırlatır.
Dahası, bu yeni kimlik bize güvenli bir gelecek vaat eder. Yaşadığımız acılar, ne kadar ağır olursa olsun, bizi bekleyen sonsuz yücelikle kıyaslandığında “hafif ve geçici” kalır. Çünkü gelecekte, Tanrı’nın “gözlerimizden bütün yaşları sileceği” bir zaman vardır. Artık yas, ağlayış ve ıstırap olmayacaktır. Bu gelecek umudu, bugünün acılarına katlanmak için bize güç verir. Tanrı’nın bizi koruduğuna, koruduğuna ve koruyacağına dair sarsılmaz vaadi, O’nun güvenilir karakterine dayanır.
Sonuç: Tapınma Yoluyla Gelen Şifa
Acı verici bir geçmişle yüzleşmek, formüllerle çözülecek basit bir sorun değildir; bu, bir süreçtir. Ancak bu sürecin özü, odağımızı kendimizden ve geçmişimizden alıp, hikayemizi yeniden yazan Tanrı’ya çevirmektir. İyileşmenin en temel yolu, Tanrı’ya tapınmaktır. O’na layık olduğu için ve aynı zamanda yaşamlarımız buna bağlı olduğu için tapınırız. Çünkü biz kendimizi bulduğumuz için değil, bizi seven, bizim için ölen ve bizi kendisine çeken bir Kurtarıcı bizi bulduğu için yeni bir yaşama kavuştuk. Geçmişin acı dolu yankıları zayıfladıkça, yerini Tanrı’nın lütfunun ve sadakatinin o tatlı ezgisi alır ve bu ezgi, bizi sonsuzluğa dek taşıyacak olan umudun kendisidir.
Bu makale, Lauren Whitman‘ın “Acı Verici Geçmiş / A Painful Past” isimli kitabından derlenerek hazırlanmıştır