Görünmeyen Gerçeklik: Ruhsal Savaş

Çoğumuz için gerçeklik, beş duyumuzla algıladığımız somut dünyadan ibarettir. Gördüklerimiz, duyduklarımız ve dokunduklarımız, hayatın bütününü oluşturur gibi görünür. Sakin bir denizin kıyısında durup manzaraya baktığımızda, dünyada hiçbir sorun yokmuş hissine kapılabiliriz. Ancak Kutsal Kitap, bize gözün gördüğünden çok daha fazlasının olduğunu, gerçekliğin sadece maddesel olanla sınırlı olmadığını öğretir. Hristiyan dünya görüşü, doğalcı (natüralistik) bakış açısının aksine, Tanrı’nın yarattığı düzenin bir parçası olan görünmez bir ruhsal alemin varlığını kabul eder. Tarihi İznik İman Açıklaması’nda “görünen ve görünmeyen her şeyin Yaratıcısı” olan Tanrı’yı ikrar ettiğimizde, tam da bu gerçeği dile getiririz. Bu görünmeyen alem, meleklerin ve düşmüş meleklerin aktif olduğu, dünyamızı doğrudan etkileyen olayların yaşandığı bir alandır ve bu alan, Hristiyan yaşamında “ruhsal savaş” olarak adlandırılan kavramın merkezinde yer alır.

Savaş Alanı: Düşmüş Bir Dünya ve Görünmez Düşman

Kutsal Kitap, Tanrı’nın yarattığı her şeyin başlangıçta “iyi” olduğunu belirtir. Ancak insanın itaatsizliğiyle birlikte yaratılış, günahın etkisine girdi ve bu durum, Kutsal Yazılar’ın “şimdiki kötü çağ” olarak tanımladığı bir dönemi başlattı. Yaratılış kitabındaki Kayin ve Habil anlatısı, günahın Tanrı-insan, insan-insan ve insanın kendi iç dünyasındaki ilişkileri nasıl bozduğunun ilk ve en çarpıcı örneğidir. Tanrı, Kayin’i “Günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın” diyerek uyarır. Bu uyarı, Aden Bahçesi’nden sonraki dünyanın, sürekli bir mücadele alanı olduğunu gösterir.

Bu mücadelenin arkasındaki temel güç, Tanrı’ya isyan etmiş olan düşmüş melekler ve onların lideri olan Şeytan’dır. Melekler gibi Şeytan ve cinleri de yaratılmış varlıklardır; her şeye gücü yeten veya her yerde var olan ilahi varlıklar değillerdir. Ancak insanın kapasitesini aşan bir güce ve etkiye sahiptirler. Kutsal Kitap, Şeytan’ı çeşitli unvanlarla tanımlayarak onun karakterini ve amaçlarını gözler önüne serer: “bu çağın ilahı”, “suçlayıcı”, “yalanın babası”, “insan katili” ve “aldatıcı”. Vahiy kitabı, onun Mesih’e ve kilisesine zulmeden gücün arkasında olduğunu ve Tanrı’nın Üçlübirliği’ni taklit eden sahte bir üçlübirlik (ejderha, canavar ve sahte peygamber) oluşturduğunu gösterir. Savaşımız temelde insanlara karşı değil, bu karanlık dünyanın ruhsal yönetimlerine ve hükümranlıklarına karşıdır. Düşmanımız, içimizdeki günah kalıntısını ve dünyanın sunduğu aldatıcı felsefeleri kullanarak düşüncelerimize, arzularımıza ve irademize saldıran bir güçtür.

İlahi Savaşçı ve Kazanılmış Zafer

Bu kasvetli tabloda umut, Tanrı’nın Kendisini bir “İlahi Savaşçı” olarak tanıtmasıyla ortaya çıkar. İsraillileri Mısır esaretinden kurtarırken sergilediği güç, O’nun halkını kurtarma arzusunun ve yeteneğinin bir göstergesidir. Ancak bu kurtarışın en zirve noktası, Oğlu İsa Mesih’in dünyaya gelmesidir. İncil, Mesih’in geliş amacını net bir şekilde ifade eder: “Tanrı’nın Oğlu, İblis’in yaptıklarına son vermek için ortaya çıktı” (1. Yuhanna 3:8).

Mesih’in çöldeki ayartılması, bu savaşın en kritik anlarından biridir. İsa, orada sadece bir örnek olmak için değil, bütün insanlığı temsilen ikinci bir Adem olarak Şeytan’la yüzleşti ve onu yendi. Bu nedenle Mesih’in bu eylemi bizim için bir örnekten çok, düşmanın yenildiğine dair bir güvencedir. Nihai zafer, Mesih’in çarmıhtaki ölümü ve dirilişiyle kazanılmıştır. O, ölümü aracılığıyla “ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis’i etkisiz kılmıştır.” Bu zafer sayesinde imanlılar, günahın ve Şeytan’ın egemenliğinden kurtarılıp Tanrı’nın krallığına transfer edilmiştir. Dolayısıyla ruhsal savaş, sonucu belirsiz bir mücadele değildir. Savaş zaten kazanılmıştır; bizim görevimiz ise bu zaferin içinde yaşamaktır.

Savaş Planı: Mesih’te Sağlam Durmak

Ruhsal savaştaki stratejimiz, saldırgan bir arayış değil, savunmacı bir duruştur. Elçi Pavlus’un defalarca vurguladığı gibi görevimiz, “İblis’in hilelerine karşı durabilmek” ve “kötü günde dayanabilmektir.” Bu, pasif bir bekleyiş değil, Mesih’te köklenerek, O’nun zaferine dayanarak rüzgârda sallanmayan bir meşe ağacı gibi sağlam durmaktır. Gücümüz kendimizden gelmez; zaferimiz yalnızca “Rab’de, O’nun üstün gücüyle” mümkündür.

Bu duruş, kendi gücümüzle değil, alçakgönüllülük, bilgelik ve Tanrı’ya tam bir bağımlılıkla gerçekleşir. Pavlus’un “bedenindeki diken” olarak tanımladığı ve Şeytan’ın bir meleği olarak gördüğü zorluk karşısında Tanrı’nın ona cevabı, bu prensibi özetler: “Lütfum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır.” Kendi zayıflığımızı kabul ettiğimizde, Mesih’in gücünün hayatımızda işlemesine izin vermiş oluruz. Bu nedenle ruhsal savaşta en büyük tehlikelerden biri, kendi gücümüze veya bilgeliğimize güvenmemize neden olan gururdur.

Ruhsal Cephanelik: Tanrı’nın Sağladığı Kaynaklar

Tanrı, bu savaşta bizi yalnız ve silahsız bırakmamıştır. O’nun sağladığı silahlar, Mesih’teki kimliğimizde ve O’nunla birliğimizde kalarak sağlam durmamıza yardımcı olur.

  1. Vahyedilen Gerçek: Düşmanımız yalanın babasıdır ve en büyük taktiği aldatmacadır. Bizi Tanrı’nın sözünden şüpheye düşürmeye, boş vaatlerle kandırmaya çalışır. Buna karşı en etkili silahımız, Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta vahyettiği gerçektir. Her düşünceyi Mesih’e tutsak ederek, zihnimizi O’nun öğretisiyle doldurarak ve dünyanın aldatıcı felsefelerine karşı dikkatli olarak ayakta kalırız.
  2. Dua: Dua, güçsüzlüğümüzü itiraf edip gücün gerçek kaynağına bağlandığımız hayati bir iletişim kanalıdır. Dua aracılığıyla Tanrı’dan bilgelik, dayanma gücü ve koruma isteriz. Bu, Şeytan’a emirler verdiğimiz bir eylem değil, her şeyi yapmaya gücü yeten Rab’be yakardığımız bir bağımlılık eylemidir. Özellikle Mezmurlar, ruhsal mücadelelerimiz için zengin bir dua hazinesidir.
  3. Antlaşma Topluluğu (Kilise): Tanrı, bizi bu savaşta tek başımıza bırakmamıştır. Kilise, birbirimizi teşvik ettiğimiz, yorulduğumuzda cesaret bulduğumuz ve birbirimiz için dua ettiğimiz bir paydaşlık ortamıdır. Bu toplu destek, bireysel olarak ayakta kalmamız için kritik bir öneme sahiptir.

Sonuç: Zaferin Güvencesiyle Yaşamak

Hristiyan yaşamı, düşmüş bir dünyada devam eden bir ruhsal savaş gerçeği içinde yaşanır. Şeytan’ın suçlama, ayartma ve aldatma taktikleri her zaman var olacaktır. Ancak müjde, bize bu saldırılara karşı nihai cevabı verir. Suçlamalarına karşı Mesih’in bizim için kefaret olduğunu hatırlarız. Ayartmalarına karşı, Mesih’in gücüyle kutsallıkta yürüme çağrımızı yenileriz. Aldatmacalarına karşı Tanrı’nın değişmez gerçeğine sarılırız.

Savaş Rab’bindir. Zaferimiz, gücümüz, sığınağımız ve umudumuz Mesih’tedir. Bizim görevimiz, O’nun bitirdiği işe güvenmek, O’nun sağladığı silahları kuşanmak ve O’nunla olan birliğimizde her gün “sağlam durmaktır”. Çünkü biz kendimize ait değiliz; yaşamda da ölümde de bizi kanıyla satın almış ve Şeytan’ın egemenliğinden özgür kılmış olan sadık Kurtarıcımız İsa Mesih’e aitiz.

Bu makale, Stanley D. Gale‘in “Ruhsal Savaş Nedir? / What Is Spiritual Warfare?” isimli kitabından derlenerek hazırlanmıştır.