Meryem ve Azizlere Dua: Kutsal Kitap ve Gelenek Işığında Bir Değerlendirme
Hristiyanlık dünyasında, özellikle de Roma Katolik geleneğinde Meryem ve azizlerin konumu, her zaman önemli bir yer tutmuştur. İsa Mesih’in annesi Meryem’e gösterilen derin saygı ve belirli konularda yardımcı olduğuna inanılan azizlere yöneltilen dualar, inanç pratiğinin merkezinde yer alabilir. Peki, bu inanışların kökeni nedir ve Kutsal Kitap bu konuda ne söyler? Bu makale, konuyu tarihsel gelişim süreci ve temel Kutsal Kitap öğretileri ışığında, bilgilendirici bir bakış açısıyla ele almayı amaçlamaktadır.
Tarihsel Kökenler ve Geleneklerin Oluşumu
Hristiyanlığın ilk üç yüzyılında, Roma İmparatorluğu’nun baskıları altında yaşayan kilise, öğretilerinde büyük ölçüde Kutsal Kitap metinlerine bağlı kalmıştır. Ancak 315 yılından sonra Hristiyanlığın devlet dini olarak kabul edilmesiyle birlikte, durum değişmeye başlamıştır. İmparatorluk içindeki farklı inançlara sahip kitlelerin kiliseye katılması, beraberinde eski kültürel ve dini alışkanlıkların Hristiyanlık içerisine taşınmasına zemin hazırlamıştır.
Bu dönemde, özellikle Roma ve çevresinde yaygın olan “Anne-Çocuk” kültü, zamanla İsa’nın annesi Meryem figürüne aktarılmıştır. Meryem, “Göklerin Kraliçesi” gibi unvanlarla anılmaya başlanmış, bu durum Eski Antlaşma’da Yeremya peygamberin eleştirdiği “Gök Kraliçesi” kültünü akla getirmektedir (Yeremya 7:18). Benzer şekilde, her bir doğa olayı veya insani durum için farklı bir ilaha başvuran çok tanrılı inanç yapısı, Hristiyanlık içinde “azizler” kavramıyla yeni bir form bulmuştur. Denizcilerin, yolcuların veya hastaların koruyucusu olduğuna inanılan özel azizlere dua etme pratiği bu şekilde yaygınlaşmıştır.
Meryem Hakkındaki Özel Öğretiler
Zamanla Roma Katolik Kilisesi, Meryem’le ilgili Kutsal Kitap’ta açıkça yer almayan, ancak kilise geleneği ve papalık beyanlarıyla dogma (sarsılmaz öğreti) haline gelen bazı inançlar geliştirmiştir. Bu öğretiler, Meryem’i sadece saygı duyulan bir figür olmaktan çıkarıp, kurtuluş anlayışında merkezi bir konuma yerleştirmiştir.
- Günahsız Doğuş (Immaculate Conception): Bu öğretiye göre Meryem, tüm insanlığa Adem’den miras kalan “asli günahtan” muaf olarak, günahsız bir şekilde dünyaya gelmiştir. Bu dogma, 1854’te Papa Pius IX tarafından resmi olarak ilan edilmiştir. Ancak ilginçtir ki, Augustinus ve Aquino’lu Thomas gibi önemli ilk dönem ve ortaçağ teologları Meryem’in günahlı doğduğuna inanmışlardır.
- Yaşamı Boyunca Günah İşlememesi: Meryem’in sadece günahsız doğmakla kalmayıp, yaşamı boyunca da hiç günah işlemediği kabul edilir. Bu görüşe karşılık, Kutsal Kitap’ta Meryem’in kendisi Tanrı için “Kurtarıcım” ifadesini kullanır (Luka 1:47). Kurtarıcıya ihtiyaç duymak, en temel anlamıyla kurtarılacak bir durumda, yani günahlılık durumunda olduğunun bir kabulüdür.
- Yaşam Boyu Bakirelik: Meryem’in İsa’yı dünyaya getirirken bakire olduğu Kutsal Kitap’ta net bir şekilde ifade edilir (Matta 1:22-25). Katolik öğretisi ise bunu bir adım öteye taşıyarak onun yaşamının sonuna kadar bakire kaldığını öğretir. Buna karşın Matta 1:25’teki “oğlu doğuruncaya dek Yusuf onunla birleşmedi” ifadesi, sonrasında doğal bir evlilik hayatı yaşandığına işaret edebileceği gibi, Kutsal Kitap’ın farklı bölümlerinde İsa’nın kardeşlerinden bahsedilmesi de (Matta 13:55) bu konuya farklı bir ışık tutar.
- Göğe Yükselmesi (Assumption): Bu inanç, Meryem’in yeryüzündeki yaşamı sona erdiğinde, bedeninin ve canının doğrudan cennetin görkemine alındığını ifade eder. Bu öğreti, Kutsal Kitap’ta veya ilk dönem kilise yazılarında herhangi bir temeli olmamasına rağmen 1950 yılında Papa Pius XII tarafından bir dogma olarak ilan edilmiştir.
İbadet, Aracılık ve “Sola Scriptura” İlkesi
Katolik teolojisi, Tanrı’ya sunulan en yüce tapınma olan Latria ile azizlere gösterilen hürmet ve onurlandırma olan Dulia arasında bir ayrım yapar. Meryem için ise bu ikisinin arasında, Hyperdulia adı verilen özel bir yüceltme kategorisi bulunur. Ancak Protestan bakış açısı, bir varlığın önünde diz çökerek, mum yakarak veya ona dua ederek yapılan eylemlerin, teolojik ayrımlardan bağımsız olarak, özünde sadece Tanrı’ya layık olan bir tapınma eylemi olduğunu savunur.
Bu noktadaki en temel ayrım, otorite kaynağının ne olduğu sorusunda yatar. Protestan Reformu‘nun temelini oluşturan “Sola Scriptura” (Sadece Kutsal Kitap) ilkesi, iman ve yaşama dair tüm konularda tek ve nihai yetkinin Kutsal Kitap olduğunu belirtir. Buna karşın Roma Katolik Kilisesi, vahiy kaynağının “Kutsal Kitap ve Kilise Geleneği” olmak üzere ikiye ayrıldığını kabul eder. Meryem ve azizlerle ilgili öğretilerin büyük bir kısmı, Kutsal Kitap’tan ziyade bu ikinci kaynak olan geleneğe dayanır.
Kutsal Kitap, Tanrı ile insan arasında tek bir aracı olduğunu vurgular: “Çünkü tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır” (1. Timoteos 2:5). İsa kendisi, “Yol, gerçek ve yaşam Ben’im. Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez” demiştir (Yuhanna 14:6). Başkâhinimiz olarak İsa Mesih, tüm zorluklarımızı anlayan ve bizim için Baba’nın önünde aracılık eden mükemmel ve yeterli bir kurtarıcıdır (İbraniler 4:15, 7:25). O’nun bu eşsiz ve yeterli rolü varken, başka aracılara ihtiyaç duymak, O’nun kurtarış işinin tamlığına gölge düşürme riski taşır.
Sonuç
Meryem, şüphesiz Tanrı’nın lütfuyla seçilmiş, alçakgönüllülüğü ve itaatiyle tüm imanlılara örnek olan çok değerli bir iman annesidir. Ancak Kutsal Kitap merkezli bir bakış açısı, ona veya azizlere atfedilen doğaüstü rolleri, aracılık görevlerini ve tapınma eylemlerini desteklemez. İnancımızın temelini Kutsal Kitap’a dayandırdığımızda, Meryem’in kendisinin yaptığı gibi, tüm övgü ve yüceliği tek Kurtarıcımız olan Tanrı’ya yöneltiriz. Onun kendi sözleriyle bitirelim: “Canım Rab’bi yüceltir; ruhum, Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle coşar” (Luka 1:46-47).